Monday, August 2, 2010

INCEPTION

efendim,
bu yazi nasil baslar nasil biter walla ben de bilmiyorum..
haydi rastgele..

'ruyalarda bulusuruz bu sarkiyla kavusuruz' temali oldukca orijinal bir senaryonun super titizlikle ele alindigi, ve de yillarca uzerinde ugrasildigi su goturmeyen kaliteli bir film izledigimiz muhakkak.

efendim dicaprio'nun muhtesem gelisen oyunculuk yetenegi, senaryo uzerinde yillarca ugrasilmis olmasi, cok super yaratici olmasi gibi konularla fazla vaktinizi almak istemem.

ozetle beynimi yoran bir film izledim.
parallel kurgulari takip etmekte zorlanip yoruldugum gibi surekli genisleyen zamansal boyutlar arasinda adaptasyon sureci yasarken de yoruldum..
yani arabanin dusme saniyesinin asansordeki yercekimi surecine baglanirken karlar icindeki adamlarin birbirlerini haklamalari arasindaki zamansal genislemeler beynimi yordu acikcasi.

Cillian Murphy'nin hastasiyiz o ayri....

bir de ruyalara baglanip guzellesmek, yani bu baglami bir cesit uyusturucu gibi dusunme fikri super olmus bence.

ve fakat dicaprio abimizin disindaki diger bilincaltilarin super kaymak gibi olmasi ayrica beni supheye dusurdu. tamam abimiz bu bilincalti alemlerinde cok gormus gecirmis, travmalar yasamis da diger insanlarin hic mi bilincalti derdi, kompleksi, tasasi olmamis diye sorarim size ey dostlar..

herseyin cok kisisel aktigi DiCaprio-Mal iliskisinde arada kaynayan bir cumlelik de olsa bir toplumsal elestiri vardi, dikkatimi cekti.. 'iste zaten sosyal guvenlik numaralari, kredi kartlari bunlar zaten hep bizi izlemiyor mu' gibi bir cumlecik sarfetti arada Mal kizimiz.. bu cumle de biraz baglamsiz geldi bana.. saglik olsun..

filmi cok degerli buldugum muhakkak, ama cok manyakca etkilendigimi soyleyemeyecegim.
illa ki karmasadan hoslaniyorsam Shutter Island'i bin kere tercih ederim.

ayrica her gece birden fazla ruya goren birisi olarak kendimden de endiselendim.. hanginiz beynime ne fikirler ekip caliyorsunuz kim bilir.

yine de tesekkur eder, yapan ellere hurmetlerimizi sunarimm..

fundalik

Avatar- The Last Airbender

bu pazar 2 film birden kusagimizda sahane bir animasyonun garip bir kasting mantigiyla vucut buldugu bir film izledik.

super konusu itibariyle cok sevdigim ve pek cok bolumunu 2'den fazla kereler izledigim bu sahane cizgi filmi gecen sene cnbce kanali sabah saat 09.00da, nikelodeon ise aksam uzerleri saat 17.00de yayinlamaktaydilar.

yani evet sonucta cocuklar icin yaratilmis ancak bizlere de nefis bir tat veren bir animasyon oldugu pek cok mercilerce kabul edilmis yaratici bir cizgi film.

gelelim sinema uyarlamasina;

oncelikle 2 boyutlu ve orijinal dilinde izlemis oldugum icin sansli oldugumu varsayiyorum.

ates krali Ozai'i canlandiran Hintli abimizde ciddi bir korkutuculuk unsurunun eksik oldugunu soyleyebiliriz. yani koskoca ates krali, solda gordugunuz gibi gaddar ve gozu donmus bir cani, filmde ise boyle kalender kivircik sacli bizim manav, bakkal ya da servis soforu diyebilecegimiz naiflikte bir oyuncu tarafindan canlandirilmis. bence pek dogru olmamis.
orijinal cizgi filmde alt acilardan gordugumuz, heybetinden tirstigimiz, butun dunyayi dize getirmis Ozai bey olmus mu izleyin ve siz karar verin..

onun haicinde kilit adam Zuko digerlerine gore oldukca iyi oynuyordu... Sokka ve Katara'ya da zamanla alisiyorsunuz.. Cool amcamiz sinema versiyonunda biraz daha ciddi ama gidiyor.. Ve fakat Ozai ve Avatar Aang'i oynayan oyuncularda ciddi sikinti oldugu kesin.

bir de yani butun ates ulusunun Hintli olmasi insan biraz garip geliyor. boyle gaddar askerler gormeyi beklerken, ka$lari ortadan yayli Kucuk Emrah bakisli Hintliler gorunce biraz afalliyorsunuz.

herneyse,
heseye ragmen 1 saniyesini gozlerimi kirpmadan izledim. konusunu cok sevdigim icin sinema uyarlamasini da gayet keyifle takip ettim.

filmin senaryosunu birebir cizgi filmle ayni yapmislar. surprizlerle karsilasmadan izleyebileceginiz bir 'book 1: water' keyfi icin sinemaya gidilip izlenir.. ama cok da fazla birsey beklemeyin derim.

sevgilerr,
saygilarr,
fundalarr.

Sunday, July 18, 2010

TOY STORY 3

3 boyutlu acilar.. bas agrisi ve gozluk alti burun kizarmasi.

Gectigimiz hafta Toy Story 3'u izledim. Herseyden once 3 boyutlu film izlemenin bende acayip bas agrisi yaptigini belirtmek isterim. Dublajsiz bir Toy Story buldugumuz GMall'da bu sahane filmi bi cirpida izledik.

Nefis bi film yapmislar, herkes izlemeli. Karakterlerin ozgunlugu, macera ve aksiyonun tam ayarinda olmasi ve filmin akiciligi super zaman gecirmenizi garantiliyor.

Filmi izlerken ister istemez kendi cocuklugunuza ve oyuncaklarinizla gecirdiginiz o sonsuz gunlere ve saatlere geri donuyorsunuz. Ve hayatinizdan bi cirpida silip attiginiz o hayat arkadaslarinizi nasil kolayca terkettiginiz farkedip vicdan azabindan kendinizden geciyorsunuz.

kisaca filmin konusu soyle;
universiteye gitmek uzere olan Andy, onlarla oynarken can/karakter verdigi, kaderlerini yazdigi oyuncaklarini ne yapacagina bir turlu karar veremiyor. onlari koleje mi gotursun, cope mi atsin, tavan arasina mi kaldirsin yoksa bir yuvaya mi bagislasin..
Andy'nin kararina bagli olan kaderlerini bekleyen ve birbirlerinden asla ayrilmak istemeyen oyuncaklarin basina gelmeyen kalmiyor..
bir de filmin sonlarina dogru Andy'nin oyuncaklariyla vedalastigi bir sahne var ki aglamamak elde degil.

Filmde tek gozunun ayarlari bozulmus, bacaklari tukenmez kalemle boyanmis bir bebek var ki mutlaka gormeniz lazim, elinde emzigiyle sut icerek kafayi bulan bu bebek yuvadaki oyuncaklarin korkulu ruyasi gardiyan rolunde. Ken ve Barbie'yi birbirlerine asik olurken izlemekse nefis bir eglence.

filmi izledikten sonra kendi cocuklugumu ve oyuncaklarimi hatirladim elbette. bi donem psikopat gibi ben de tum bebeklerimi her gece butun koltuklara yatirip, teker teker ustlerini ortup uyutuyordum. isim gucum yokmus demek ki..

nesnelerin canli olmadiklari muhakkak, en azindan bizim boyutta canli olmadiklarini varsayiyoruz.. fakat bu onlarin degersiz olduklari anlamina gelmiyor elbette.

gectigimiz ay Tom Robbins'in Agackakan isimli kitabini okumustum. Oradaki Prenses karakteri sevdigi adam hapse atilinca kendisini bu mahpusluk donemi boyunca, kendi karariyla ayni zaman diliminde odasina kilitliyor ve aylarca bir camel paketiyle zaman geciriyordu. ve nesnelerin dunyasini kesfediyordu.

nesnelerin canlarinin olmamasinin onlari degersiz kilmasi gerekirmis gibi bir izlenime kapiliyoruz. nesnelerin pahasindan bahsetmiyorum, gercek degerinden bahsediyorum.

herneyse, Toy Story super film.
benim gibi cop evlerde yasayan ve hic bir esyasini atamayan manyaklarin ise izlemesinin kismen sakincali olabilecegi bir film. oyuncaklarimi kimbilir ne zaman attigim icin ve nerde olduklarini bilmedigim icin resmen uzuldum.

iste boyle gencler,
sevelim sevilelim

funda