Wednesday, September 21, 2011

ya sonra, çınar ağacı ve aşk tesadüflerin b.kunu çıkarır

Şimdi ben son zamanlarda ortamlardan kopmayayım diye son dönem Türkiye'de çekilmiş ne film denk gelirse izlemeye çalışıyorum. Seviyesiz bok atmak istemem ama nasıl olsa kimse okumuyor bu blogu diye çekinmeden bazılarından bahsetmek istiyorum.

Büyük Adam Küçük Aşk'tan sonra merakla beklediğimiz Çınar Ağacı sağolsun televizyon dizilerini aratmayan senaryosuyla ve karikatür karakterleriyle beni benden aldı. Yaşlı bir annemiz var, çok yaşlanmış olduğu için her ayın birer haftasını 4 çocuğunun evinde yaşayarak geçiriyor. Her pazar da bir piknik yapılıyor ve teyzemiz bir evden diğer eve bu pikniklerden sonra transfer ediliyor. Kış aylarında piknik yerine ne yapıyorlar bilemiyoruz ama bildiğimiz şu ki dört çocuk da biraz klişe diyebileceğimiz karakterlerden oluşmuş. Başarılı iş kadını Nurgül Yeşilçay'ın iş hayatında dönen şablon krizleri, eski solcu abimiz, büyük ablanın görgüsüz kocası, küçük erkek kardeşin kibirli karısı ve abuk davranan kız çocukları.. Hiç birisi pek düşünülmüş karakterler gibi işlenmemiş malesef.
Hele sonda teyzemizin huzurevinde bir beyefendiyle yaşadığı bir dans sahnesi var ki, hay allahım yaa dedim. Nurgül Yeşilçay'ın annesine 'annecim bana iyi ki 2. dil öğretmişsin bak işimde çok başarılı oldum' demesi.. Bu insanların yaşadıkları evler, mekanlar, aile içindeki ilişkileri, hiçbirisi bir yere oturmamış..
neyse artık olduğu kadar diyelim.

İkinci olarak b.k atmaktan kendimi alamadığım filmse tv'de ilk 15-20 dakikasını kaçırıp izlemeye başladığım Aşk Tesadüfleri Sever oldu. Senaryosu cidden uçmuş, daha da bir şey diyemiyorum. Çüş bu kadar da tesadüf olmaz dediğin her sahnenin ardından daha da manyakça bir tesadüf denk gelmesi ise fimin sonunda ağzımın bozulmasına kadar vardırdı beni. Bence başrol oyuncuları da geçirmeleri gereken duyguyu fazla verememiş, kızımız egzajere şirine, oğlumuz iflah olmaz salya sümük romantik. Hele en sonunda kızımız kalbini ölmek üzere olan oğlana naklettirip, bir de periler gibi başına geçip aşkım artık hep seninleyim demez mi.. hay allahım yaaa.. neyse artık, buna da olmuş olduğu kadar diyelim.

Yine tv'de gördüğüm ancak bu kez izlerken diğerlerine göre çok daha fazla keyif aldığım bir filmden bahsetmek isterim. Özcan Deniz'e dayanamam diye düşünsem de aslında gayet keyifli bir seyirlik yarattıklarını itiraf etmeli ve bence hakkını teslim etmeliyim. Ya Sonra.. hem güldürdü hem ağlattı.. özcan deniz biraz daha iyi oynasa, ya da o rolde bir başkası olsa biraz daha mutlu olurdum ama yine de iyidir.

başka başka..
başka gelmedi aklıma.
nasıl olsa kimse okumuyor di mi bu yazıları? ondan rahat rahat atıp tutuyorum..
ayıp olmasın, bu filmleri sevenlere sevgiler, saygılar sunarım
fundalık


cul-de-sac

Uzun zamandır soyle guzel bi film izlemedim diyorsanız, karşınızda bugünkü önerimiz: Cul-De-Sac!
1966 yapımı bu eser 2 adet gangsterin sebebini bilemediğimiz olaylar neticesinde yaralanmasını ve bir adada bohem takılmaya çalışan yeni evli bir çifte sığınmasını konu alıyor.
Gangsterlerden sempatik olanı aldığı yara sonucunda ilk gece hayata gözlerini yumuyor, diğeriyse çaresizce patronunun onu almasını bekliyor. Fakat zaman geçiyor da geçiyor, patron bir türlü gelmiyor..

Mekanımız eski bir şato. Bu şatoyu tası tarağı satan zengin bir İngiliz orta yaşlı beyefendisi almış. Kendini bu şatoda yalnız başına yaşayarak resim yapmaya koşullandırmış ancak ortaya çıkan başarılı bir tablo elbette yok. Yanına bir de Fransız yavru almış, ancak kızımız kafasına estiği gibi takılan, dengesiz ve cesur bir kız. Beyefendinin kafasındaki sınırların dışında yaşayan bir ablamız. Bir de tavuklar ve yumurtalar var her yerde. Durmadan üreyen ve yumurtlayan tavuklar.

Filmde enteresan olan gangsterle ev sahiplerinin gelişiyormuş gibi görünen ilişkileri. Sonra elbette görüyoruz ki bu dengeler aslında pamuk ipliğine bağlı ve kolayca sarpa sarıveriyor.

Filmin gerçekten zor koşullarda çekildiğini ve çekimler sırasında ekip ve oyuncularda gerilimin tırmandığını 2003 yılında film hakkında yapılan röportajlardan öğreniyoruz. Fransız bebişin Catherine Deneuve'ın kardeşi olduğunu ve buz gibi havada çırılçıplak denize girmesi gereken sahnenin aslında ne bela çekildiğini, başroldeki gangster abinin filmin 3-4. haftasından itibaren gerçekten asabının bozulduğunu ve çekimler boyunca da tüm ekibe 'gangsterlik' yaptığını öğreniyoruz. Görüntü yönetmeni yönetmene küsmüş, para bitmiş bilmem ne olmuş, falan filan envai çeşit sıkıntı yaşanmış.

Neyse işte güzel olmuş..
izlersiniz izlemediyseniz...